15 Kasım 2010 Pazartesi

BAYRAM

bayram namazında yer bulamadım...bi amca beni yanına aldı...yeni elbiselerimi giydim...yeni ayakkabım ayağıma vurdu...burhan amca ve gülyar teyzenin elini öpüp harçlığımı aldım...yediğim lokumlar şimdiye kadarkilerin en güzeliydi...poşetimi şekerle doldurdum ama tercihim hep çikolatan yanaydı...mahelle maçlarında topumuzu patlatan teyzenin de elini öptüm... o bana şeker yerine harçlık verdi;galiba onu da sevmeye başladım...kızkaçıran alıp arkadaşlarla patlattım...elbiselerimi kirlettim...ayakkabılarımı eskittim...bayramlarım iyiydi...iyi bayramlar....

KuDReT

14 Kasım 2010 Pazar

ALINTILARIM


"Üsküdar'dan susuyorum karşı tarafa doğru / Sen Beşiktaş'tan duyuyorsun ... / Avazın cıktığı kadar bağıryorsun sen de..../ Ben buradan görüyorum..„

‎"Benim gördüklerimi göremediğinizden şikayet ediyorsunuz.Bir da benim baktığım yerden bakmayı deneyin o halde."

sahnede bulunan tüm malzemeler mutlaka kullanılacak...belki de oyunu hiç ummadığın saçma bir tahta parçası bağlayacak...

"Bu yoldan geri dönüş yok." dedi samara..."Mühim değil" dedi simurg "Yolun sonu gitmek istediğin yere varıyorsa."

şovalye prensesi öldürmezse kötü adamlar şovalyeyi öldürecekti...

‎-Ancak evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin,
dedi tilki. İnsanlar artık hiçbir şeyi tanımaya vakit ayırmıyorlar.
Hazır şeyleri satın alıyorlar tacirlerden. Dost satan tacir olmadığı
için, insanların da dostu olmuyor hiç. Sen dost olmak istiyorsan,
evcilleştir beni!...

canın sadece sevmek istiyor..nedeni yok ; belkide çok..kimene...

Bir öpücüğe ölüyör Tanrı'nın çılgın aşığı....

Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim,kölesi değil.Fikirlerime karşı hiçbir taahhüdüm yoktur.İster değiştirir,ister saklarım.

Bir şair intihar etmek isteyen bir kadına dur diyordu,daha senin için bir şiir bile yazılmadı.

Serabın büyüsü yok vahada;rüyası muhteşem suyun, kendisi değil...

Pigmalyon balçıktan bir heykel yapmış,öyle
sevmiş öyle sevmiş ki heykeli,heykel canlanmış.

22 Eylül 2010 Çarşamba

TARLA FARELERİ*

Yaşadığı toplumu küçümsemek,mükerrer kez eksiklerini dile getirmek,aşağılayıcı gözle bakmak,iflah olmaz görmek,başka toplumlarla kıyaslayarak hakir görmek.. Ben bu kişileri ruh hali bakımından sağlıklı bulmamakla birlikte yanlızlık,toplumdan dışlanmışlık yahut kendini toplumdan üstün hissetme ve buna benzer psikostatüde olduklarını zannediyorum...Ama yine de masumlar! Televizyonlara çıkıp insanların görüşlerine hakaret eden aydın(!)lardan,çobanla kendisinin müsavi olmadığını söyleyen entel(!)lerden, siyasi görüşlere göre toplumu ayıran sanatçı(!)lardan nem kapmışlar anlaşılan. İnsanı küçültmeden kendilerinin büyüyemeyeceğini zannediyorlar.Yaşannılası bulmuyorlar her gün çiğnedikleri toprakları.Acıdığım, ne yazık ki tiksinemediğim insancıklar bunlar... At gözlüklü entel sözlüklüler... Gidin öyleyse yaşanılacak yer nereyse oraya.Bir daha da gelmeyin çünkü o kadar saf ve temiz yürekli ki insanlarımız yine affediliverirsiniz...

Cemil Meriç'le koyalım noktayı...

Her dudakta aynı rezil şikayet: yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye’nin insanından şikayetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır.
Türk aydını, Kitab-ı Mukaddes’in Serseri Yahudisi*...Hangi Türk aydını? Kaçanlar ne Türk, ne aydın. Bu firar bir Kabil kompleksi*.

*Serseri Yahudi: Bir ayakkabı tamircisi (yahudi) sandaletlerini tamir ettirmek isteyen Hz. İsa’yı tanımaz ve kovar. (Rivayet bu)Tanrının gazabına uğrayarak kıyamete kadar dolaşmaya mahkum edilir. Bu garip Yahudi bir Felaket taşıyıcısıdır. Uğradığı her ülkede Veba çıkar. Fransız romancısı Eugene SUE “Serseri Yahudi” isimli romanında bu korkunç Yahudiyi sahneye çıkarmış, masalla gerçeği kaynaştırarak , hikayesinde daha esrarlı, daha cazip bir karakter kazanmıştır.
*Kabil kompleksi: İşlediği cinayeti unutmak için vaka mahalinden uzaklaşan, vicdanının sesini yadellerde unutmaya çalışan bir bedbahtın karanlık ve günahkar duyguları.
*Tarla fareleri: Tarla kuşları sabaha kadar öterse şayet bütün ihtiyatı elden bırakıp deliklerinden çıkan saf hayvanlar.



KuDReT

6 Eylül 2010 Pazartesi

GÖZYAŞI SEL OLMASIN

Pakistan,felaketlerin ülkesi.Geçtiğimiz günlerde vukuu bulan sel,Pakistan'ın makus talihini makus bir şekilde perçinler nitelikte. Tahminlere göre 99 depreminin açtığı hasarların on katı kadar hasara neden olmuş.Yani yaklaşık olarak on milyon kişi evsiz kalmış vaziyette.Sadeve evsiz kalınmış olsa yine probem değil;selin yaşandığı bölge tamamen balçık yani yaşanmaz halde.Zaten fakir olan ülke hepten bertaraf olmuş durumda.Acı yine çocuklara,çocuklarından ötürü bağrı yanan annelere... acı en çok eli kolu bağlı serde erkeklik olan babalara...


"Az önce gördüğüm felaket resimlerinden birinde bir çocuk vardı.Çocuğun yüzünde sayabiliğim kadarıyla 19 tane sinek vardı. Çocukların yüzüne sinek değil tatlı gülüşleri yakışıyor."

"Kumabarasında biriktirdiği paraları Pakistan'a yollayan çocuklar..."


Çocuklar, çocuklar...Çamurla oynamayı ne kadar severlerdi halbuki çocuklar...Bu kadar hoyrat olacağını düşünmezlerdi yağmurun ve toprağın...Belki de hoyrat değillerdir.Yağmur ve toprak kim bilir belki de avuçtaki  kaçar endişesiyle çok sıkılan ve öldürülen kuş gibi gördüler çocukları... Yağmur ve toprak onlar için çamur yaparken hiç düşünemediler besbelli onlara bir avuç çamurun yeteceğini...Onları sevindirmek için olanca gücüyle yoğurdular çamuru...Şimdi belki kendini tutuyordur gökyüzü ağlamamak için daha fazla çamur olmasın diye...Çocuklar , cocuklar....

Nazım Hikmet'in dizeleri geliyor birden akla Hiroşima'da ölen kız çocuğu için yazdığı

"Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.



 İzlerken tüylerimin diken diken olduğu,kalbimin kaynadığı gözlerimin dolduğu bir kısa film paylaşayım sizlerle...








KuDReT

4 Eylül 2010 Cumartesi

 Görünmeyen Siyasi Milad

Lisedeyken devlet kurtarma oyunları oynardık kimi arkadaşlar Leyla ile Mecnunu oynarken.Arka sırada politika yapardık, iktidar eleştirileri ardarda gelirdi.Her daim şu sözle başlanırdı celseye:"Dünyanın önde gelen ülkeleri 50-100 senelik politikaları önceden planlar." Ve hemen ardından Amerika örnek verilir,elli sene sonra bitecek olan petrol rezervlerinin yerine alternatif yeni madenlere ipotek koyacakları eklenirdi.Ardından bizim ülkemizden bahsedilmeye başlanırdı.Üçlü koalisyon ve yaptıkları ( yapamadıkları yani ) nedenini İsrail'e Amerika'ya bağlayan müsteşar,istihbaratçı öğrenciler... İşte Kuvayı Milliye ruhu (Ne ruh ama!)...

Türk siyasetine bakıldığında başbakanın da sık sık bahsettiği siyasi istikrarın bir türlü sağlanamaması...Rakamlara baktığımızda 16 (yazıyla on altı) ayda bir değişen iktidar.Ve bu iktidarın koalisyon şeklinde oluşması ve yine sonucunda iktidar kavgaları,yetki çekişmeleri,bundan yararlanmasını çok iyi bilen terör örgütü,cahil doğu,ukala batı,beceriksiz iktidarlar...

Büyük icraatlarin tarihlerine baktığımızda tamamı değil ama tamamına yakını Adnan Menderes,Turgut Özal ve şu sıralar iktidar olan Recep Tayyip Erdoğan dönemine tekabül ediyor (Süleyman Demirel'i de sayabilirdim ama askeri cuntaya boyun eğmesi icraatlerini gölgede bıraktı ; zaten bir süre sonra şaşırtmadı bizi ve türlü oyunlarda yerini aldı).  Şu aralar Türk  siyasi hayatında  farkında olmadan bir ilkin  altına imza atılıyor.Dün bir televizyon programında başbakanın merkez bankasında 2002'de iktidara geldiğinde 25 milyar lira - rakam yaklaşık - olduğunu şu anda ise 75 milyar olduğunu 2023 senesi hedeflerinin de 1 katrilyon lira olduğunu dile getirdi.Rakamların benim için hiç ama hiç önemi yok.Makamlara kendi eşrafını yerleştirmeyi demokrasi adleden* (YÖK gibi)  iktidarı , yaklaşık 13 yıl sonrasına hedef tayin ettiği için yürekten kutluyorum.Bunun bir milad olarak görüyorum ve bu siyasi politika anlayışının devlet anlayışına dönüşmesini diliyorum.(Tabii ki gelecek olan diğer partilerin -ne yazık ki - işine gelirse...)

Referanduma gelince...Tabii ki gönül rahatlığıyla EVET diyorum...Neden mi ? Çünkü ben en kötü sivil anayasasını en mükemmel darbe anayasasına tercih ediyorum...İktidar yargıyı ele mi geçirecek ?! Bırakın geçirsin ! Şu ana kadar kim geçirmedi ki ?

*Siyasi bir parti liderinin tahlili

KuDReT

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kör Kuyular
Ağustos10

Kör bir kuyunun dibindeyim ,battıkça batıyor hayat, geçmişe koskoca bir özlem besliyorum kimseye açamadığım yüreğimde ..Küçüktüm, temizdim ,habersizdim dünyanın kötülüklerinden ,günahlarından büyüdüm ve kirlendim ..

Bak işte yüreğim ,o nadide misafiri ağırlayamayacak kadar kirli , belki simsiyah belki de siyaha çalan beyazla kaplı..Ellerim ,saçlarım ve gözlerim, uzaklara doğru yol alan ruhum ..Şimdilerde Rabbe uzak dünyaya yakınım..Ah keşke diyorum bana biçilen değerin ,kalıbına layık olabilsem ..Toz pembe hülyaların , geleceğe dair ümitlerin kısacası benim üzerime kurulmuş kısır bir hayatın son noktasındayım..Oysa bilmiyorlar ,bilseler ne ben bu kadar değerli olurum ne de onlar nu kadar değer verir…

Yok yok diyorum içimden ben eski ben değilim, bir rüyanın en kötü anında uyanmak gibi bu hayat uyanabilene ne mutlu uyanamayanlar aynı zamanda farkında olmayanlardır..Ne kadar isterdim yaşadığım her şeyin koskoca bir rüya olmasını ,koskoca bir rüya uyanayım ve ben eski ben olayım ,..Temiz ,pak ,düyadan bir haber Rabbin her emrine boyun kesen , Allah`a olan kurbiyeti ile herkese örnek olan ,imanı kavi ,kelimeleri ihlasla çıkan ben ,heyhat ki çizdiğim tablodan şimdi eser yok..Koskoca bir dehliz ve ben ne yana dönsem boşluk..Boş bir kalbin çıkmaz sokakları .

.Her gece bir şeyler kopup gidiyor içimden ,her gece bir şeyler alıp götürüyor yüreğimden ..Varlığı dünyaya büyük bir hayır olan insanlara imreniyorum ..Her şeyden habersiz dolaşan meczuplara ,dünyayı bir ekrandan izlermişçesine yaşayan dervişlere , ak sakallı dedelere , yüzü nurlu gençliğin zinetini koruyabilen gençlere gıpta ile bakıyorum..Benliğimin ve gururumun kabarmışlığına inat , boynu bükük ,başı eğik dolaşmak geçiyor içimden ..

Hey hat ki nefsin vesveseleri ve şeytanın boyundurukları çepe çevre sarmış beni…Ne ilaçlar , ne tiryaklar paklar beni…Ateş en güzel temizleyicidir…Tövbe kapısı açık dediğinizi duyar gibiyim . tövbe mi ? Hangi yüzle ? Bu kaçıncı ?

AKif

21 Haziran 2010 Pazartesi

 Avarın Dedikleri

"Başkalarına bir çırpıda söylediğim sevgi sözcüklerini sana söyleyememiş olmam ,

gözlerinin içine inadına bakamamam,o yürek yakan gözlerinin içinde kaybolamamam.

En zor olanı da mümkün olduğu halde seni aramamam,arayamamam...Özlediğimi haykıramamam.

İpe sapa gelmez bahaneler uydurmam delice,bir lahza konuşmak için...Saçma sapan tesadüfler ummam

seni hala sevdiğimi belli etmek amaçlı...İstanbul boğazından her geçişte ekmek attığını tahmin ettiğim martılara

bir başka gözle bakmam...Her şarkıdan bir pay çıkarmam;Aşiyan yollarından ses vermem,sesimi duyarsın

ümidiyle...Belki hiç umurunda olmamanın verdiği dehşet...Şeytan işi mi yoksa Allah işi mi bilmem ama kendimi

sana mecbur hissetmem Atilla İlhan misali.Bütün bu düşüncelerle gecenin bir vakti uyanmanın verdiği

sersemlik ve sana olan yorgunlukla her sözü sevda olan şaire bırakıyorum sözü:


Aklımdan çıkmıyorsun dedim
Başka türlüsünü yorgumun anlatmaya.


Ulaşamayacağımı bildiğim halde seni bana zorlayan veya beni senle oyalayan nedir anlat bana..." dedi avar.


KuDReT

19 Haziran 2010 Cumartesi


 YORGUNUM

Yorgunum üzerimde yıllardan kalma bir yorgunluk,ellerimde sevda kelepçesi..Her nefes alışımda biraz daha zor geliyor havayı solumak..Yutkunurken boğazımda düğümleniyor her şey..Her adım atışta biraz daha hızlanıyor kalp atışlarım..Hazan tadında baharları soluyorum saklı bahçemde .En güzel gülleri yetiştiriyorum gönlümün sürgün vermemiş topraklarında..Dilim lal  sözlerim tutsak..Mutluluk hayallerim her geçen gün kayboluyor..Her sabah sana açtığım gözlerimi ,şimdilerde sensizliğe açıyorum…Vurgun yemiş teknelerin dolaştığı ummanlarda dolaşıyorum adım adım..Gecenin karanlığında gölgemi takip ediyor hüzün..Kaldırımların yarenliğinde  kutlu sabahlara açıyorum gözlerimi..Bir nefeslik duman ürpertiyor ciğerlerimi..Her  gece bir mum alevi gibi savruluyorum..Aradıklarım ve bulduklarım arasındaki hassas denge burkuyor yüreğimi..Hayatı pervasızca yaşayan insanlara imreniyorum hayretle..Eski günlerimi sadece yazarak mutlu olduğum günlerimi özlüyorum..Gecenin sessizliğinde bir sahil bankı üzerine sığdırdığım umutlarımı ,ümitlerimi ,hayallerimi arıyorum yine aynı mekanda..Deniz kadar sessiz , ağaçların yaprakları kadar huzurlu olmak tek dileğim..

Yorgunun üzerimde yıllardan kalma bir yorgunluk..Sırtımda taşıdığım, ilahi bir yük gibi özenle bezediğim derdimi seviyorum.Yumurta küfesi taşır gibi iki büklüm oluyorum bazen ..Bazen ruhum bedenimden çıkacakmış gibi geliyor..Başımı yastığa koyup bir daha uyanmamak üzere uyumak istiyorum..Her şeye ,her kese ve bütün sıkıntılara inat umutlarımı sarmak istiyorum toprak olacak bedenime..Büyük şairin mısraları çınlatıyor kulaklarımı “akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader
Aldırma böyle gelmiş bu dünya böyle gider”
Haziran  ortasında kışın en şiddetlisini yaşıyorum..Bedenim yansa da ruhumu yorganlara sarıyorum..Ellerim titrek ,gözlerim yollarda bir tıkırtı sesinde kalbimdeki yaranın beynime bulaşacağından korkuyorum..Güvercinlerin kanatlarına iliştiriyorum tebessümlerimi..Gözlerimi her açışımda “yar” deyip tekrardan uykuya dalıyorum…. 

AKİF

16 Mayıs 2010 Pazar

Ruha Dokunanlar

Bir sancı ta orta yerimde
Acıtan ,kanatan yaralayan bir sancı
Gözlerim yollarda
Yaşadıklarımın damağımda bıraktığı buruk tatlar
Ve bir kayboluş hikayesi
Kaçıyorum her şeyden
Beni ben yapan
Benliğimi benden alan her şeyden
Sürgün vermeyen coğrafyalara doğru atıyorum adımlarımı
Gözyaşlarımın suladığı topraklarda büyüyor umutlarım
Uzaklara doğru kanatlanıyor ruhum

AkİF

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Yazının Sancıması

Yazmayayım diyorum,
Kelimeler yazılmak istiyor bir yerlere.
En son beynime kazınıyorlar ve apansız
Sancılar başlıyor en ücra hücrelerde.
Yazmayayım diyorum...
Umarsız yazıyorum...

KuDReT